The Guardian için yazan gazeteci Sarah Rodrigues, Marburg ziyaretinde farklı bir hazine avına odaklandı: ikinci el ürünler aramak. Rodrigues’e göre, bir zamanlar sosyal damgalamaya uğrayan ikinci el alışveriş, günümüzde Instagram’da milyonlarca kez etiketlenerek trend hâline gelmiş durumda.
Booking.com’un 2025 seyahat tahminleri de bu eğilimi destekliyor: Gezginlerin yüzde 73’ü yurt dışındayken ikinci el ürün satın alıyor. Google verileri ise “Berlin’de ikinci el alışveriş” veya “Stockholm’de vintage pazarları” gibi destinasyona özgü aramaların hızla arttığını gösteriyor.
AVRUPA’DA İKİNCİ EL ALIŞVERİŞ TRENDİNE REHBERLER DE KATILIYOR
Rodrigues, rehberlerin de bu trendi yakaladığını belirtiyor. Londra’da Fashion Tours London, şehrin ikinci el mağazalarını gezdiriyor. Fransa’da ise Red Shed Vintage Tours ve Gold Crest, farklı şehirlerdeki bit pazarlarını ziyaretçilere tanıtıyor. Ancak Rodrigues’e göre, kendi başına yapılan keşiflerin heyecanı, rehberli turlarda kaybolabiliyor.
Rodrigues, Avrupa’da ikinci el alışverişi için şehirler arasında farklı odaklar olduğunu anlatıyor.
Fransa, rustik mutfak ve ev eşyaları için ideal bir av alanı sunarken, Madrid daha çok vintage tasarımcı aksesuarlarıyla öne çıkıyor. Venedik ise cam eşyalar ve Murano camı ürünleri arayanlar için mükemmel bir durak. Rodrigues’in deneyimine göre, küçük yardım kuruluşlarının dükkanları veya kiliselere bağlı mağazalar, özellikle özgün ürünler bulmak için değerli noktalar.

ALIŞVERİŞ İPUÇLARI: ARAŞTIRMA VE PLANLAMA ŞART
Rodrigues, ikinci el alışverişi sırasında hazırlıklı olmanın önemine de değiniyor. Gitmeden önce gideceğiniz şehirdeki hayır kurumları dükkanlarının isimlerini öğrenmek, vintage ürünlere odaklanan Instagram hesaplarını takip etmek faydalı oluyor. Fransa’da brocabrac.fr gibi siteler, yerel brocante ve bit pazarlarının takvimlerini sunuyor. Bu sayede bir hafta sonu bir yerde bulduğunuz ürün, ertesi hafta yakın bir kasabada tekrar karşınıza çıkabiliyor.
Google Lens de alışveriş sırasında ürünün orijinal olup olmadığını veya fiyatının uygunluğunu kontrol etmek için kullanışlı bir araç. Rodrigues, şehir merkezlerinden uzaklaştıkça fırsatların daha iyi olduğunu, hafta sonu pazarlarının etrafındaki sokaklarda ise küçük garaj satışlarına rastlamanın mümkün olduğunu belirtiyor. Krakow veya Leon gibi daha yaşlı nüfuslu şehirler, genellikle en iyi fırsatları sunarken, büyük başkentlerde veya üniversite şehirlerinde fiyatlar daha yüksek olabiliyor.
RODRİGUES’İN FAVORİ KEŞİFLERİ
Rodrigues’in deneyimleri, ikinci el alışverişin sunduğu sürprizleri gözler önüne seriyor. Almanya’da 2 avroya devekuşu derisi bir çanta, Romanya’da çöp kutusundan çıkan ipek bir Hermes atkı, Yunanistan’da kitap raflarında bulunan botanik çizimlerle dolu eski bir cilt, Kopenhag’da ise alınan öfkeli horoz sürahisi hâlâ favorileri arasında.
Ancak büyük mobilyalar, dev aynalar veya şezlonglar, taşınabilir olmadıkları için çoğu zaman hayal kırıklığı yaratıyor.
Rodrigues, ikinci el alışverişin sadece sürdürülebilir ve eğlenceli olmadığını, aynı zamanda sosyal bir deneyim sunduğunu da vurguluyor.
Marburg’da bulamadığı bir ürünü yıllar önce tanıştığı bir Avustralyalı arkadaşına göndermek, alışverişi arkadaşlık kurma fırsatına dönüştürmüş. Bu deneyim, ikinci el alışverişin Avrupa seyahatini sadece bir gezi değil, keşif ve bağlantı dolu bir maceraya dönüştürdüğünü gösteriyor.

SEYAHATTE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE EĞLENCE BİR ARADA
Rodrigues’e göre, yurt dışındaki ikinci el alışverişinin en büyük avantajlarından biri, memleketinizde kolayca bulunamayan ürünleri keşfetmek ve bunları eşsiz hediyeliklere dönüştürmek. Ayrıca pazarlardaki ve küçük dükkânlardaki insanlar, büyük zincirlerdeki çalışanlara kıyasla çok daha ilgili ve sohbetlere açık oluyor.
Bu, alışverişi sadece bir satın alma işlemi değil, eğlenceli bir etkileşim deneyimi hâline getiriyor.Rodrigues’in anlatımı, Avrupa’da ikinci el ve vintage alışverişinin, şehirlerin kültürünü deneyimlemenin, sürdürülebilir seyahatin ve benzersiz ürünler bulmanın birleştiği bir trend olduğunu ortaya koyuyor.
Marburg’dan Venedik’e, gezginler artık sadece turistik noktaları görmekle yetinmiyor; bir yandan tarih ve kültürü keşfederken, diğer yandan eşsiz hazineleri arayarak seyahatlerini unutulmaz kılıyor.
The Guardian’ın “‘There is bounty almost everywhere’: why you’ll always find me in the flea market on my travels” başlıklı haberinden derlenmiştir.